Hastalıklar Hakkında

Mide Kanseri

Mide kanseri ülkemizde sıklığı giderek artan kanserlerden biridir. Hastalığın oluşmasında bazı risk faktörleri vardır. Bunlar; 1. derece yakınlarında mide kanseri olması,  diette tütsülenmiş etler, tuzlu yiyecekler, vitamin C ve antioksidandan fakir gıdaların tüketilmesi, sigara içimi, A kan grubuna sahip olmak, midede Helikobakter pilori bakterisinin mevcut olması, gastrik polipler, geçirilmiş mide ameliyatı, ve kronik atrofik gastrit şeklinde sayılabilir.

Mide kanseri 40 yaşın altında nadir olarak izlenir. Erken belirtileri gastrit ve mide ülserine çok benzeyen dispeptik(ağrı, yanma, bulantı, iştahsızlık) yakınmalarıdır. Yutma güçlüğü, mide kanaması, kusma genellikle hastalığın daha ileri dönemlerinde görülen şikayetlerdir. Ülkemizde sıkça yapılan yanlış mide şikayeti olan bireylerin endoskopi yaptırmadan ilaç kullanmalarıdır. Erken mide kanserli bireylerde bu ilaçlarla geçici rahatlama olabileceğinden yanlış teşhise ve gecikmeye neden olabilirler.

Mide kanseri erken aşamada cerrahi olarak tedavi edilebilen bir kanserdir, bu nedenle dispeptik şikayetleri olan bireylerin endoskopi yaptırmaları ve ailesinde mide kanseri olanların rutin takibe alınmaları gereklidir. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Cerrahi Onkoloji kliniğimizde 2007-2010 yılları arasında yaklaşık 8000 hastayı kapsayan DPT destekli bir endoskopi tarama projesi gerçekleştirilmiştir.

Meme Kanseri

Meme kanseri kadınlarda izlenen en sık kanser tipidir, ve günümüzde önemli bir sağlık sorunu haline gelmiştir. Meme kanseri gelişiminde ailesel ve kalıtımsal faktörler kanser gelişiminin ancak %5-10 kadarından sorumludur. Meme kanseri gelişiminde daha çok çevresel faktörlerin önemli olduğu düşünülmektedir. Yaşam alanlarının toksik ürünlerle kirlenmesi, doğal beslenmeden uzaklaşma ve sedanter yaşamın meme kanseri riskini artırabileceği düşünülmektedir.

Meme kanserinde çevresel faktörlerin önemli olduğu varsayımını destekleyen bir bulgu Asya ülkelerinde özellikle Japonya’da meme kanserinin her 80 kadından birinde izlenirken,  ABD’de her 8 kadından birinde meme kanseri izlenmektedir. Japonya’dan ABD’ye göç edenlerde ise bir kaç jenerasyon sonra meme kanseri riski giderek ABD düzeyine ulaşmaktadır. Japonya da daha az oranda meme kanseri izlenmesi soya ve ürünlerini daha fazla tüketmelerine bağlanmaktadır. Soya içerdiği fitoöstrojenler nedeniyle meme kanserine karşı koruyucu etki göstermektedir. Vücuttaki normal östrojene göre daha zayıf olan bu östrojenlerin koruyucu etki gösterdiği düşünülmektedir.  Bu arada meme kanserli hastaların soya ürünleri ve yine fitoöstrojen içeren keten tohumunu fazla miktarda kullanmamaları gerekmektedir. Gebelerde de doğal yollar dışında bu ürünlerin aşırı tüketimden kaçınmakta fayda vardır.  

Fitoöstrojenler dışında bazı besin maddelerinin meme kanserine karşı koruyucu olabileceği düşünülmektedir. Bunlar sırasıyla zeytinyağı, brokkoli ve brassika ailesi(lahana, brüksel lahanası, karnabahar), nar, resveratrol, lifli besinler,  likopen, ve melatonindir. Bunların yanında alkolün meme kanseri riskini belirgin olarak artırdığı kanıtlanmıştır. Folik asit alımı alkolün yarattığı meme kanseri riskini azaltmaktadır. Alkol kullananların düzenli olarak folik asit kullanması gerekmektedir.
Akdeniz ülkelerinde meme kanseri daha az izlenmektedir. Akdeniz ülkelerinde meme kanserinin az görülmesinin nedeni muhtemelen düzenli zeytinyağı tüketimidir. Zeytinyağındaki oleik asidin meme kanserine karşı koruyucu etki gösterdiği düşünülmektedir.

Brokkoli ve Brassika ailesi(lahana, brüksel lahanası, karnıbahar)’nin  meme kanserine karşı koruyucu olduğu düşünülmektedir. Brokkoli içindeki isothiocyanate, sulphoraphane, ve indole-3-carbinol’ün  deneysel modellerde meme kanserine karşı koruyucu etkiler gösterdiği bulunmuştur.

Nar suyunda bulunan bazı maddelerin (Y-tocopherol, ellagic acid, quercetin, ellagitannin, luteolin, ve apigenin) kanserli hücrelerinin ölümüne (apoptozis) yol açtığı bilinmektedir Yine nar içindeki bazı östrojenik flavanoidler (Kaempferol, quercetin, naringenin, luteolin)’in zayıf östrojenik etki göstererek meme kanserine karşı aynı soyada olduğu gibi koruyucu etki gösterebileceği düşünülmektedir.
 Resveratrol üzümde bol miktarda bulunmaktadır. Resveratrolün  antinflamatuar (iltihap giderici), antiviral (virüslere karşı etili), antikanserojen, gençleştirici ve ömür uzatıcı etkileri bulunmaktadır. Resveratrol’ün meme kanserine karşı koruyucu olduğu düşünülmektedir. Şarapta da resveratrol vardır, ama şarabın içinde alkol olduğunu unutmamak gerekir.

Lifli besinler barsak sisteminde östrojenleri bağlayıp geri emilimini engelleyerek meme kanserine karşı koruduğu düşünülmektedir.  Sebze, meyve, tam buğday veya kepekli ekmekte bol miktarda lif vardır.
Likopen özellikle  domates ve ürünlerinde bulunmaktadır. Likopen IGF-I inhibe ederek meme kanserine karşı koruyucu etki gösterdiği düşünülmektedir. IGF-I meme kanseri gelişiminden sorumlu tutulan bir büyüme hormonudur.

Melatoninin antiaging (yaşlanmayı geciktirici), antidejeneratif,  antineoplastik(kansere karşı koruyucu), immünümodülatör, antiöstrojenik etkilerinin olduğu düşünülmektedir. Melatonin içeren gıdalar meme kanserine karşı koruyucu olabilir. Melatonin vişne, ayçekirdeği, lahana, patates, pirinç, portakal, üzüm, elma, ve muzda bulunur.  Melatonin dünya üzerinde bilinen muhtemelen en güçlü antioksidan maddelerden biridir.

Doğal beslenmenin meme kanserinde korunmada önemli olduğu gözükmektedir. Bunun yanında düzenli egzersiz yapmak ve alkolden uzak durmak meme kanseri gelişimini azaltacaktır.

Meme kanserinin en önemli klinik bulgusu memede ağrısız, sert, çevre dokuya fikse kitledir. Bunların yanında kanlı meme başı akıntısı, meme başı ve derisinde değişikliklerle hastalar başvurabilirler.

Meme kanserinde en önemli tarama yöntemi 40 yaş üstünde meme muayenesi ile birlikte yapılan mamografidir. Mamografi henüz ortada hiçbir klinik bulgu yokken erken meme kanseri teşhisini sağlayabildiğinden önemlidir. Mamografinin yanında meme ultrasonu ve meme MR’ı tanıyı güçlendiren diğer radyolojik yöntemlerdir.